|
Ceza Hukuku Öğretim Üyesi Yardımcı Doçent Doktor Vahit Bıçak konuğumuz. Hoşgeldiniz....
(NTV, 08 Mart 2002, 19,05)
Oğuz Haksever: "Gerek kendisinin gerek başkasının nefsine veya ırzına vukubulan haksız bir taarruzu filhal defi zaruretinin bais olduğu mecburiyetle, gerek nefsini ve gerek başkasını vukuuna bilerek mahal vermediği ve başka türlü tahaffüz imkanı da olmadığı ağır ve muhakkak bir tehlikeden muhafaza etmek zaruretinin bais olduğu mecburiyetle, işlenilen fiillerden dolayı faile ceza verilemez." Hukuk diline aşina olanlar ya da hukukçular dışında bendeniz de dahil olmak üzere Türk Ceza Kanunu'nun okuduğumuz 49'uncu maddesini bir çırpıda anlaması çok zor. Bu madde meşru müdafaayla ilgili ama dili eski olduğu için açık değil. Tıpkı geleceği bu maddenin ve Türk Ceza Kanunu'ndaki diğer maddelerin yorumlanmasına bağlı olan koruma görevlisi Engin Bozkurt'un durumu gibi. Banka koruma görevlisi Engin Bozkurt 6 Mart Çarşamba günü, görevli olduğu şubeyi soyma girişiminde bulunan iki kişiyi kaçarken vurmuş, her iki soyguncu da ölmüştü. Olaydan sonra koruma görevlisinin yaptığının doğru olup olmadığı tartışma konusu olmuştu. Kimileri "koruma görevlisi, görevinin gereğini yaptı" demiş, kimileri de "öldürme kasdıyla ateş açtı, öldürmesine gerek yoktu" diye yorumlar yapmıştı. İyi akşamlar. "Koruma görevlisi haklı mı değil mi? Hakkında soruşturma açılır mı açılmaz mı? Soruşturma açılırsa ceza alır mı?" sorularının yanıtlarını Yakın Plan'a alıyoruz. Ve önce öyküyü anlatıyoruz...
"Tarih: 6 Mart 2002
Saat: 13:10
Yer: Finansbank - Kazasker Şubesi...
İki arkadaş... Suat Durmuş ve Mustafa Muratoğlu. İddialara göre o gün döviz bozdurmak istediklerini söyleyerek bankaya girdiler. Ancak veznedara bunun bir soygun olduğunu ifade ettiler. İkisinin de silahı vardı. Mustafa Muratoğlu bankodan atlayıp veznedarı etkisiz hale getirdi. Ve iki soyguncu bankadaki 38 milyar lirayla 50 bin dolar ve 30 bin euroyu alarak kaçmak istedi. Ama kapıdaki güvenlik görevlisi Engin Bozkurt soygunculara engel olmak için harekete geçti. Bunun üzerine soyguncular koruma görevlisine ateş etmeye çalıştı. Ama tabancaları tutukluk yapınca kabzasıyla Engin Bozkurt'un başına vurup yaraladılar. Soyguncular koruma görevlisinin bayıldığını sanarak tabancasını almadan kaçmaya başladı. Ama Engin Bozkurt bayılmamıştı. Hemen doğrularak koşarak kaçmaya çalışan soygunculara arka arkaya ateş etti. Soygunculardan Mustafa Muratoğlu olay yerinde hayatını kaybetti. Diğer soyguncu Suat Durmuş Göztepe SSK Hastanesi'ne kaldırıldı. Ancak o da kurtarılamadı. Suat Durmuş, 29 yaşında bir marangozdu. Çocukluk arkadaşı Mustafa Muratoğlu'ysa 35 yaşında ve petrol mühendisiydi. Durmuş, askerliğini Güneydoğu'da yapmıştı. Evliydi... Kardeşi Gökhan Durmuş "ağabeyim güvenlik görevlisine vurma-yapma diye bağırmış ama o yine de etiş etmiş" diyordu. İki arkadaşın en büyük merakı briç oynamaktı. Suat Durmuş'un 6 ay önce çalıştığı mağaza iflas etmişti. Mustafa Muratoğlu da evliydi. Kısa bir süre önce Suadiye'de 45 milyar değerinde bir ev ve son model bir otomobil almıştı. Eşinin anlattıklarına göre soygun girişiminde bulundukları bankadan otomobil almak için kredi bile almışlardı. Bir yıldır işsizdi. Bir süredir bir proje üzerinde çalışıyordu. Koruma görevlisi Engin Bozkurt henüz bir yıldır çalışıyordu bankada. Bankadan aldığı maaş 300 milyon. Üç yıl önce Bilecik'in Avdan Köyü'nde evlenmişti. 1.5 yaşında bir çocuğu var. Soyguncuların tabancası tutukluk yapmasıydı belki de ölen o olacaktı. Başından yaralandı... Hastanede tedavisi devam ediyor..."
Oğuz Haksever: Polisin, güvenlik görevlilerinin yetkileriyle bu yetkilerin insan haklarıyla çatıştığı konularla ilgili ne zaman araştırma yapsak hep makaleleriyle ve araştırmalarıyla karşılaştık. Sonunda bu akşam Finansbank Şubesi soygununda koruma görevlisinin durumunu ele almaya karar verdiğimizde yine kendisini hatırladık. Ve stüdyoya davet ettik. Polis Akademisi Güvenlik Bilimleri Fakültesi Ceza Hukuku Öğretim Üyesi Yardımcı Doçent Doktor Vahit Bıçak konuğumuz. Hoşgeldiniz.
Vahit Bıçak: Teşekkür ederim Sayın Haksever..
Oğuz Haksever: Vahit Bey, öncelikle olayı aktardık. Tartışmaya gerek var mı sizce, ne dersiniz, bir genel yorumunuzu alalım..?
Vahit Bıçak: Toplum açısından elbette olayın tartışılmaya değer konuları var. Ancak Ceza Hukuku uzmanları açısından bu olay net. Çünkü Ceza Hukuku'nda kurallar belirli. Önceden konulmuş. Her ne kadar sizin okuduğunuz metin genel kişiler için anlaşılır olmasa da bu konuda ceza hukuku literatüründe çalışmalar var. Bir suçun oluşabilmesi için belli unsurların gerçekleşmesi gerekiyor. Suçun dört unsuru var. Bunlar tipik üç unsuru; maddi unsur, manevi unsur ve hukuka aykırılık unsuru olmak üzere kısaca bahsedebiliriz. Bazı durumlar olabilir ki bu durumda ilk algıladığımız şekilde suç saydığımız bir davranış hukuka uygun olabilir. Kanun koyucu 49'uncu maddesinde Türk Ceza Kanunu'nun, belli davranışları hukuka uygun saymıştır. Belli hukuka uygunluk nedenleri kabul etmiştir. Bunlar kanun emrini ifa olabilir ki bu olayda kanun emrini ifa söz konusu olabilir veya meşru müdafaanın olup olmadığı tartışılabilir. Diğerleri ise bu olayla ilgisi olmayan yetkili mercinin emrini ifa, zaruret hali, hakkın icrası ve mağdurun rızası olmak üzere Ceza Hukuku'nda 6 farklı hukuka uygunluk nedeni ortaya konulmuştur. Bu güvenlik görevlisinin davranışının suç olup olmadığına karar verebilmek için bu hukuka uygunluk nedenlerinden ikisi üzerinde durmamız gerekir.
Oğuz Haksever: Buraya kadar soruna biraz uzaktan baktık, tartışma yapılmalı mı yapılmamalı mı diye sorduk. Meseleyi daha yakın plana almak, tartışmaları gündeme getirmek gerekiyor. Ve programın bu aşamasında soyguncuları öldüren koruma görevlisinin durumuyla ilgili tartışmalar karşınıza geliyor...
"Banka soygununun ertesi günü Hürriyet Gazetesi "Kanlı Gün 2 Dram" manşetiyle çıktı. Haberde, "soyguncu bankadan alacağı para ile kalp hastası olan babasını ameliyat ettirecekti. Kahraman koruma ise görevini yapıyordu" denilmişti... Aynı günkü Sabah Gazetesi'nin manşeti de Hürriyet'inkine benziyordu. Sabah Gazetesi 7 Mart Perşembe günü "Film Gerçek Oldu" manşetiyle çıktı. Haberin spotunda: "Mühendis Mustafa , hasta babasına para arayan arkadaşı Suat'a yardım için banka soygununa katıldı. Tıpkı Zeki - Metin'in Güle Güle Filmi gibi. Ama sonu acı bitti" deniliyordu... Çarşamba günü öğle saatlerinde gerçekleşen soygun ve soyguna katılan iki kişinin ölümü üzerine başlayan tartışmalar Perşembe günü gün içinde netlik kazanmaya başladı. Önce olayda hayatını kaybeden Suat Durmuş'un ailesi, oğullarının arkadaş kurbanı olduğunu iddia etti. Aile, olayda hayatını kaybeden Mustafa Muratoğlu'nun kumar borcu nedeniyle böyle bir işe girişmiş olabileceklerini öne sürdü. Bu arada soygunda ölen Suta Durmuş'un kardeşi Yaşar Durmuş, babalarının ameliyat parasına ihtiyacı olduğuna ilişkin iddiayı da yalanlıyordu: "Oturdğumuz yer belli, yaşadığımız standart belli, kimseye de muhtaç değiliz." Yaşar Durmuş, soygun girişiminde Suat Durmuş'la beraber hayatını kaybeden Mustafa Muratoğlu'nun 45 milyar liralık kumar borcunun olayın nedeni olabileceğini öne sürdü. Ve Muratoğlu'nun uzun zamandır kumar alışkanlığı olduğunu iddia etti: "O zaman İstanbul'da 10 casino varsa 9'una sokmuyorlardı. İşi çok iyi biliyor diye".. Yakınların ifadeleri olaya yeni bir boyut kazandırmıştı. En azından artık soygunun ardında maddi sıkıntı olmadığı biliniyordu. Oysa işin bir de güvenlik görevlisinin yetki sınırları boyutu vardı. Nitekim akşam saatlerinde Ankara Emniyet Müdürü Hasan Yücesan yaptığı bir toplantıda bu konuya dikkat çekti. Yücesan şöyle diyordu: "Bizim bankalardaki özel güvenlik teşkilatı personeli, attığını vuracak kadar emindir, kendine güveni vardır. Ankaramız'ın her sokağında güven vardır. Öyle bir suça niyet eden bilsin ki kafası kırılır"... İçişleri Bakanı Yücelen'se güvenlik görevlisinin sadece görevini yaptığını savunuyordu. Gerek soyguncu yakınlarının ifadesi ve gerekse polisin kapsamlı araştırması, ertesi günün, yani bugünün gazete manşetlerine birbirinden farklı boyutlarda yansıdı. Tartışmanın bir boyutu soygunda ölen insanların, sadece soygun yapmalarından dolayı ölmeyi haketmedikleri yönündeydi. Yani güvenlik görevlisi kahraman ilan edilmemeliydi. Oysa bir başka boyutta da güvenlik görevlisi Engin Bozkurt'un kahraman olduğu iddia ediliyordu. Hürriyet Gazetesi Engin Bozkurt'a ithafen "Merak Etme, Halk ve Hukuk Seninle" manşetiyle çıktı. Sabah Gazetesi ise soygunculara ithafen "Boş Yere Öldüler" manşetini tercih etmişti. Hatta tartışma sadece manşetlerde kalmadı. Konu köşe yazırlarına kadar uzandı. Hürriyet Gaetesi Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök de bugünkü yazısında "güvenlik görevlisi gelen adamların Robin Hood olduğunu soramazdı ya" ifadesine yer verdi..."
Oğuz Haksever: Yeniden stüdyomuza dönüyoruz, konuğumuza dönüyoruz. Polis Akademisi Öğretim Üyesi Yardımcı Doç. Dr. Vahit Bıçak. Şimdi kaldığımız yerde, önce bir hukuka uygunluk nedenlerine bakarız demiştiniz. Yani koruma görevlisinin eylemiyle ilgili olarak. Nedir bunlar?
Vahit Bıçak: Tabi, elbette bu somut olayın ayrıntılarına tam olarak sahip olmamakla birlikte genel olarak Ceza Hukuku açısından birtakım değerlendirmelerde bulunabiliriz. Yargı organları bu konuyu şu anda inceliyorlar. Mutlaka onlar son kararı verecekler. Ancak dinleyicilerimizi bilgilendirmek açısından meşru müdafaayla ilgili şunları söyleyebiliriz. Meşru müdafaadan kişinin yararlanabilmesi için, yani davranışının suç olmaması için birtakım şartların bulunması gerekiyor. Öncelikle Türk Ceza Kanunu 49'uncu maddede düzenlenen meşru müdafaada bir saldırı olması gereikyor. Ve bu saldırının kişinin canına ve ırzına yönelik olması gerekiyor. Oysa bu olayda gördüğümüz gibi cana yahut ırza yönelik bir saldırı söz konusu değil.
Oğuz Haksever: Bir ateş etme girişimi olmuş anlatılanlara göre ama silah ateş almamış..
Vahit Bıçak: Olayda o tür bilgiler varsa tabiki analizlerimiz değişebilir. Ancak Türk Ceza Kanunu 49'uncu madde, mala karşı yapılan saldırıları defetmek için karşı saldırıda bulunulması durumunu korumamaktadır. B udurumda davranışı suç olmaktan çıkarmamaktadır. Bu yapılan, kişinin yaptığı saldırının ikinci olarak haksız olması gerekir. Ki banka soymak zaten suçtur, bunun tartışılacak herhangi bir konusu yoktur. Üçüncüsü, buna cevap veren, savunmada bulunan kişinin saldırıyı gidermek isteyen kişinin mecburiyetinin bulunması gerekiyor. Yani başka bir şekilde bundan kaçma imkanının, kaçınma imkanının olmaması gerekiyor. Yani nefsine ve ırzına yönelik saldırıdan, bu saldırıyı yapana zarar vermeden kurtulma imkanının olmaması gerekiyor. Burda yargıtay içtihadları, sivil kişilerle üniformalı kişiler arasında bir ayrım yapıyor. Sivil kişiler eğer kaçarak kurtulabilirlerse ve kaçmamışlarsa, kaçmayı onurlarına yedirmemişler, savunmada bulunmuşlarsa bu meşru müdafadan yararlanamıyor sivil kişiler. Ancak üniformalı kişilerin kaçma yükümlülüğü söz konusu değil. Üniformalı kişiler kaçma imkanları olduğu halde bu yola başvurmayıp cevap verirlerse, gene 49'uncu maddeden yararlanabilmektedirler. En önemli şartı bunun, saldırıyla savunma arasında bir oranın olması gerekir. Yani kişi nasıl bir saldırıya maruz kalmışsa başvurduğu karşı tedbirin bu saldırıyı giderecek oranda olması gerekir.
Oğuz Haksever: Burda tabancaya tabanca var..
Vahit Bıçak: Evet, burda bıçakla saldıran ve arada mesafe olan bir kişiye tabanca çekip alnından veya öldürücü bölgelerinden vurmaya hukuk sistemi imkan tanımıyor. Ancak kullanılan araçların eşit olması da gerekmiyor. Burda oran önemli. Yani çok iyi bıçak atışı yapan birisine karşı tabanca kullanılabilir. Veya tabancaların cins ve modellerinin aynı olması...
Oğuz Haksever: Ama bir de kaçarken ateş etmek söz konusu. Orda ince bir ayrıntı var galiba, ne dersiniz?
Vahit Bıçak: Evet, orantılılık ilkesinde Anayasa Mahkemesi Ocak 2002 tarihinde zaten silah kullanmayla ilgili bir kanunu iptal etti. Burda Anayasa Mahkemesi kararının gerekçesine baktığımız silah kullanma yetkisine sahip olan kişilerin bu yetkilerini aşamalı olarak kullanmaları gerektiği.. Öncelikle havaya ateş edilmesi gerekir, ardından kişinin öldürücü olmayan bölgelerine, yani kaçmasını engelleyecek bölgelerine ateş edilmesi gerekir. Seri olarak da atış yapılmaması gerekir, tek tek atış yapılması gerekir. Yani otomatik bir silahı otomatiğe bağlayıp hedefi taramayı hukuk sistemi 49 kapsamında düşünmemektedir.
Oğuz Haksever: Ayrıca bu koruma görevlisinin silah kullanma yetkisi de var değil mi o kanuna göre.? Benim anladığım kadarıyla baya polis vazife ve selayetleri kanununa göre silah kullanma yetkisine sahip bu kişi.
Vahit Bıçak: Bu koruma görevlilerini diğer özel güvenlik birimlerinden ayırmak lazım. Bunlar kanuni bir temelle oluşturulmuşlar. Bağlı kurum ve kuruluşların korunması hakkında kanunumuz var. Bu kanun baraj, banka, Türk Elektrik Kurumu gibi öneme sahip olan kurumların kendi güvenlik birimlerini oluşturmalarını öngörmüştür. Ve bu kanun bu kişilere silah kullanma da dahil birtakım yetkiler vermiştir. Ancak bu yetkiler verilirken bu yetkilerin kullanılmasında aşamalı bir yol takip edilmesi gerekir.
Oğuz Haksever: O zaman şunu tekrarlayalım, Anayasa Mahkemesi'nin kararı ışığında söylediniz. Bu aşamalar nedir?
Vahit Bıçak: Bu aşamalar, öncelikle havaya ateş edilmesi gerekir. Sonra kişinin öldürücü olmayan bölgelerine ateş edilmesi lazım. Eğer bu öldürücü olmayan bölgelerine ateş edilmesine rağmen kişi saldırısana devam ediyorsa artık son çare olarak öldürücü bölgelerine de ateş edilebilmesine yetki vermektedir. Ancak bu son çare ve ikazlar yapıldıktan sonradır. Ayrıca burda vücudun hedef alınan bölgesi önemlidir. Kullanılan mermi sayısı önemlidir. Kaç adet mermi kullandığı.. Ve bu mermilerin ara verilerek mi yoksa seri olarak mı kullanıldığı da yine önem arzetmektedir.
Oğuz Haksever: O zaman bir toparlarsak meseleyi, savcı soruşturma açacaksa veya açabilir mi bu koşullarda? Aile dava açabilir mi? Çünkü öyle birtakım ipuçları da var. Sonuç olarak nereye gidiyor sizce, bu kaba haliyle elbette..?
Vahit Bıçak: Elbette savcılarımız ve kolluk birimlerimiz şu anda bu olayın ayrıntılarını araştırmaktalar. Delilleri toplamaktalar. Çeşitli olayın tanıklarıyla görüşmekteler ve bu incelemelerin neticesinde bir kanaate sahip olacaklar. Bu kanaat doğrultusunda eğer suç unsuru görürse savcı, kamu davası açabilir elbette. Veya suç unsuru görmezse takipsizlik kararı verebilir. Ölen kişinin yakınları da eğer bu ölüm eyleminin hukuka aykırı olarak gerçekleştiğini düşünüyorlarsa Cumhuriyet Savcılığı'na başvurabilirler ve bu konuda tahkikat yapılmasını talep edebilirler.
Oğuz Haksever: İşin kilit noktası galiba bu sizin bahsettiğiniz önce havaya, sonra yaralama kastıyla, eğer devam ediyorsa da öldürme kastıyla ateş.. O aşamalar.. Pekala burda akla şu soru geliyor, ne yapacak bu polis veya bunun karşısındaki kavram nedir, argüman nedir? Yani polis bu kadar her şeyi ince ince gözetecek mi bu tür olaylarda, ne dersiniz?
Vahit Bıçak: Şimdi hukuk sistemimiz zaman zaman birbiriyle çelişen değer yargıları arasında tercih yapmak durumunda kalmıştır. Yaşam hakkıyla mülkiyet hakkı konusunda zaman zaman hancisine öncelik tanınacağı konusunda bu tür olaylar karşımıza gelebilir. Hukuk sisteminin tercihi burda çok açıktır. Yaşam hakkını mülkiyet hakkına tercih etmektedir hukuk sistemimiz. Örneğin siz evinizin etrafını, bahçeli evinizin etrafını telörgülerle çevirip ona 220 volt elektrik verip bahçenize girmeye çalışanları elektrik çarpmasıyla öldüremezsiniz, hukuk sistemi buna izin vermez, suçlu olursunuz. Burda mülkiyet hakkımı korumak istemiştim diye Türk Ceza Kanunu 49'a göre yapacağınız bir savunmaya itibar edilmez.
Oğuz Haksever: Doğru, o zaman programda birtakım konular netleşmiş oldu. Çok teşekkür ediyoruz efendim yayınımıza katıldığınız için.
Vahit Bıçak: Ben teşekkür ederim efendim.
Oğuz Haksever: Bir banka soygunu girişiminin ardından çıkan tartışmaları Yakın Plan'a aldık efendim. Polisin ya da güvenlik görevlilerinin silah kullanma yetkisinin aşamaları bu olayda kritik bir konu olarak karşımıza çıkıyor. Türk hukuk sistemi mala karşı değil, malı değil canı koruyan bir anlayışı tercih ediyor. Bu programdan çıkan sonuç bu. Yeniden görüşmek üzere hoşçakalın... |