|
Pazar Sohbeti: Başbakanlık İnsan Hakları Başkanlığı Başkanı Doç. Vahit Bıçak, Avrupa'da bir 'insan hakları standardı' bulunduğunu belirterek, 'Maalesef ülkemizin şu an itibarıyla bu standartları tam karşılayabildiğini söyleyemeyiz' diyor
(Halka ve Olaylara TERCÜMAN, 11.04.2004) Başbakanlık İnsan Hakları Başkanlığı Başkanı Doç. Vahit Bıçak, Avrupa'da bir 'insan hakları standardı' bulunduğunu belirterek, 'Maalesef ülkemizin şu an itibarıyla bu standartları tam karşılayabildiğini söyleyemeyiz' diyor
Bıçak'a göre polis kendini yeniledi. Bu yüzden polisle ilgili insan hakları ihlallerine yönelik şikayetler azaldı. Buna karşılık 'adil yargılanmama' şikayetlerinde bir artış söz konusu...
TÜRKİYE'NİN, Avrupa Birliği (AB) yolunda sürekli başını ağrıtan konulardan biri insan hakları... Yasalar çıkarılıyor, toplantılar düzenleniyor, eğitimler veriliyor ancak AB İlerleme Raporları'nda bu konu sürekli en üst sıralarda yer alıyor.
Birbiri ardına çıkardığı Uyum Yasaları'yla uluslararası standartları tutturmaya çalışan Türkiye, özellikle son dönemde ağırlığı uygulamalara verdi. Bu çerçevede hakkının ihlal edildiğini savunanların, baskıya maruz kalanların dertlerini anlatacağı, yardım isteyebilecekleri bir de kurum oluşturuldu.
Başbakanlık İnsan Hakları Başkanlığı bundan yaklaşık dört yıl önce kuruldu. Kurulduğu ilk günden bugüne ilginç ve ciddi başvurularla karşılaşmış. Kiminin sorunu çözülmüş, kimininki iddia olarak dosyalar arasında kalmış.
Bugün kurumun başında 'zamanında kendisinin de hakkının ihlal edildiğini' söyleyen, zaman zaman 'hak ihlal ettiği' itirafında bulunacak kadar cesur olan Doç. Dr. Vahit Bıçak görev yapıyor. Bıçak'la akademisyen kimliğiyle olaylara bakışından, duygu süzgecinden geçirerek değerlendirdiği başvurulara; Türkiye'nin insan hakları sınavında aldığı notlardan özel yaşamında karşılaştığı ilginç tablolara kadar geniş bir yelpazede sohbet ettik.
İnsan Hakları Başkanlığı ne zaman kuruldu?
l 2000 yılında İnsan Haklarından Sorumlu Devlet Bakanlığı oluşturuldu. İnsan Hakları Müşavirliği, İnsan Hakları Koordinasyon Kurulu gibi adlar altında çalışan Başkanlık, 2001 yılında yapılan kanun değişikliği ile İnsan Hakları Başkanlığı'na dönüştürüldü. En son da Başbakanlık İnsan Hakları Başkanlığı oldu. Bakanlıklar ve kamu kuruluşları arasında insan hakları konusunda koordine görevi yapıyoruz, eğitim veriyoruz, mevzuatımızı uluslararası standartlara uygun hale getirmek için çalışmalar yürütüyoruz. İnsan hakları mağdurlarının başvurularını da inceliyoruz ve sonuçlandırmaya çalışıyoruz.
Sistem nasıl işliyor?
l İlk hedefimiz kamuoyunda bu kurumun adını duyurmak. Biz, bu sorunları Ankara'da tek bir ofisle, merkeziyetçi bir yaklaşımla çözeceğimize inanmıyoruz. Başkanlığa bağlı, 81 ilde ve 849 ilçede kurulmuş yerel birimler vardı. Ancak bu kurullar kendilerinden beklenen fonksiyonu yerine getiremiyordu. Kamu görevlilerinin üye yapıldığı kurulları sivilleştirdik. İnsan hakları ihlallerini yapan zaten devletin birimleri. Vatandaşta, 'Kimi kime şikayet edeceğim' anlayışı oluşmuştu. Biz de kurulları yeniden yapılandırdık. Toplumu oluşturan tüm kesimler bir araya gelsin ki mağdurların güvenini kazanalım, standardımızı yükseltelim. Biz, insan hakları ölçüm cihazı olarak çalışıyoruz. Her ay rapor gönderen kurullar bireysel mağdurlardan başvuru alıyorlar. Devlet İstatistik Enstitüsü'nden (DİE) yardım alarak başvuru formu oluşturduk. 2004 yılının başından beri bu formlar kurullar tarafından her ay düzenli olarak bize gönderiliyor. İhlal iddiaları konusundaki gelişmeleri düzenli olarak inceliyoruz. Hakkı ihlal edilenler, bu kurullara geldiğinde, bir kez daha mağdur olmasın istiyoruz.
Türkiye'deki insan hakları neden sürekli AB'nin eleştiri odağı?
l Ülkemizde ne olduğu başkalarının da dikkatini çekiyor. Avrupa'da da bir 'insan hakları standardı' var. Maalesef, ülkemizin şu an itibarıyla bu standartları tam karşılayabildiğini söyleyemeyiz. AB'den tarih alabilmek için siyasi kriterleri karşılamak lazım. Bunların çoğunu insan hakları konusu oluşturuyor. AB, 'Kanun değiştirmek yeterli olmuyor, bunların uygulamaya da geçmesi lazım' diyor; doğru da söylüyor. Bu noktada biz, insan hakları ölçüm cihazı oluyoruz. Ocak rakamları bize, 'Türkiye'nin her köşesinde insan hakları ihlali olan bir ülke' olmadığını gösterdi. Sorunları iyileştirmek için hangi adımların atılması gerektiğini belirleyeceğiz. Eğitim faaliyetleri ile yasaların uygulanabilirliğini artırmaya çalışıyoruz.
Türkiye ne zaman insan haklarını tartışmayacak?
l İnsan hakları sorunu, öyle söylendiği gibi bitecek bir konu değil. Devlet ve birey var oldukça tartışılmaya devam edilecektir. Birey ile kamu makamları arasındaki ilişkinin tarzı sürekli yenilenmekte, değişmektedir. Birey ile otorite arasındaki çekişme devem edecek olan bir süreçtir. Aralık 2004'e kadar siyasi kriterler bölümünde bizden yapılmasını istedikleri değişiklikleri gerçekleştireceğiz ve beklentileri karşılayacağız.
İnsan hakları konusunda yapılması gerekenler neler?
l İnsan hakları sorunu ancak toplumun tüm kesimleri tarafından sahiplenilirse çözülür ve standartlar yükselir. Girişimlerin toplumun değişik kesimlerinden gelmesi lazım. Haklar tepeden verilmemeli, insanlar bunu istemeli.
Mağdurlara kendinizi nasıl tanıtacaksınız?
l Posterler yaptırdık, broşürler bastırıyoruz. Televizyon için spot filmler yaptırıyoruz. İnsan hakları konusunda herkesi bilinçlendirmeye çalışıyoruz. Pozisyonumuz ile yaptığımız iş çelişkili ama Türkiye'de bu hep böyle olmuş. Türkiye'de özgürlük talepleri halktan gelme yerine devlet tarafından verilmiş. Biz de sivil toplumu cesaretlendirmeye çalışıyoruz.
İddialar genellikle emniyet görevlilerine yönelik. Bu nasıl engellenecek?
l Avrupa standartlarına göre kamu görevlilerinin ifade özgürlüğü var. Polis kendini çok yeniledi, eğitim faaliyetleri yapıyor ve insan hakları ihlal iddiaları çok asgariye indirildi. Ocak rakamlarında bu ihlaller oldukça düşük çıktı. Emniyet, şubatta ise ilk sırada yer almadı. Onun yerine 'adil yargılanmama' iddiaları fazlalaştı.
Polis bile hakkını arıyor
İlginç başvurular var mı?
l Okulda çocuğunun hakkının yendiğini, birinciliği hak ederken çeşitli nedenlerle okul birincisi yapılmadığını iddia eden velilerden tutun da, eşi kaybolan hanımlara, geneleve düşmüş bir kadının 'beni kurtarın' taleplerine kadar ilginç başvurular var. Kamuoyunda bilinirliliğimiz arttıkça iş yükümüz de fazlalaşıyor: Aldığımız başvuruları sonuçlandırabildiğimiz zaman mutluluğumuz artıyor. Polisler 'insan haklarımız ihlal ediliyor' diye başvuruda bulundu. 'İnsan hakları standatlarına göre çalışmak istiyoruz' dediler. Biz de İçişleri Bakanlığı'na bildirdik ve çalışma süreleri 40 saata düşürüldü. Bu konu kamuoyuna yansıdıktan sonra cezaevlerinden infaz koruma memurlarından da şikayetler almaya başladık.
İşkence, kabul edilemez
Avrupa ile Türkiye'nin şikayet konularını karşılaştırınca nasıl bir tablo çıkıyor karşınıza?
l Üniversiteden mezun olduktan sonra İngiltere'nin Nottingham Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde doktoramı yaptım. İhlaller en demokratik ülkelerde bile var; sadece niteliği farklı. Bizdeki ihlaller işkence ve kötü mualeme üzerinde yoğunlaşıyor. Bunlar artık kabul edilemez. Avrupa'da daha çok sınırdışı edilmeler, aile birleşmelerine izin verilmemesi, özel hayatın gizliliği gibi konular ön planda.
Uygulamada ön planda tutulması gereken kriterler neler?
l Reform süreci tamamlanmadı. Yeni yasalar da çıkarılmalı. Anayasa'nın bazı maddelerinin değişmesi, ifade özgürlüğü ve adil yargılamayla ilgili düzenlemelerin de yapılması gerekiyor. Her değişen kanun yeni bir değer yargısı getiriyor. Yasalardaki değer yargısı ile halkın değer yargısının örtüşmesi çok önemli.
AB, sürekli Güneydoğu'da hak ihlallerinden bahsediyor. Bu ilgi neden?
İnsan haklarından etnik duruma, cinsiyete, siyasi görüşe bakılmadan herkesin yararlanması gerekir. Bir kesimin haklarını geliştirip diğer kesimleri mahrum bırakmak ayrımcılık olur. Avrupa'dan böyle bir tercih var mı, onu tartışmak lazım. Geçen hafta AB'den bir heyet geldi. Karadeniz'deki il ve ilçe kurullarımızı görmek istediler. Yardımcı olduk ama bu basına yansımadı. Benzer bir talep Güneydoğu'ya olsaydı bu kesin haber olurdu. Acaba gerçekten o bölgeyle mi ilgileniliyor yoksa bölge mi, basının dikkatini çekiyor, onu tartışmak lazım.
Kürtçe isim konusu var, buna nasıl bir çözüm bulunacak?
l Hangi ismin konulacağı konusunda serbestlik tanındı. Ancak, Türkiye'de bir alfabe var, bunun kullanılması lazım. Diğer ülkelerde de bu durum böyle. İngiltere'deyken benim başıma da geldi. Soyadım 'Bıçak'. İngiliz kamu makamları hiçbir zaman Bıçak diye yazmadılar. İngiliz alfabesinde 'I' ve 'Ç' harfleri yok, I yerine İ, Ç yerine de C kullanıldı. 5 yıl boyunca soyadım 'Bicak' olarak yazıldı. Alfabe dışında bir harf talep etmek çok iyi niyetli bir tutum olarak görünmüyor.
En çok erkekler mi, kadınlar mı size başvuruyor?
l 'İnsan haklarım ihlal edildi' diye başvuranlar arasında kadınların sayısı az, erkekler daha fazla. Hayat kadınları zorla sürüklendiklerini söylüyorlar. Kuşkusuz kadın hakları çok önemli. TCK'da olumsuz hükümler vardı, bunlar ayıklandı; töre cinayetleri, tecavüz edilen kadının tecavüzcüsü ile evlenmesi gibi. Bunlar günümüzün değer yargılarıyla uyuşmayan kavramlar. Kadın hareketi, iyi örgütlenme yolunda önemli adımlar atıyor. |